Rönesans Döneminde Sanat ve Bilim
Ah o Rönesans! İnsan aklının sınırlarını zorladığı karanlıktan çıkıp ışığa doğru koştuğu bir aşama… Bir yanda Michelangelo’nun David’i heybetle yükselirken öteki yanda Leonardo da Vinci insan vücudunun sırlarını çözmek için durmadan çalışıyordu. İşte bu aşama sanat ve bilimin birbirinden beslendiği adeta el ele yürüdüğü bir dönemdi. Bir ressam eşzamanlı olarak bir mucit bir heykeltıraş eşzamanlı olarak bir matematikçi olabiliyordu. Sanki her alanda yeni bir keşif yapmak için can atıyorlardı. Gerçekten de bu dönemde ortaya çıkan eserlere baktığımızda bu sinerjiyi net bir şekilde görebiliyoruz.
Leonardo da Vinci Sanat ve Bilimin Kesiştiği Nokta
Rönesans deyince akla ilk gelen isimlerden biri şüphesiz Leonardo da Vinci’dir. Düşünsenize Mona Lisa’nın gizemli gülümsemesini resmeden aynı eller anatomik çizimlerle insan vücudunu en ince ayrıntısına kadar inceliyordu. Uçan makinelerin tasarımlarını yapan da Vinci eşzamanlı olarak bir ressam heykeltıraş mimar ve mucitti. Bu kadar değişik alanda böylesine temeline inerek veri sahibi olması Rönesans döneminin çok yönlü sanatçılarına en güzel örneklerden biridir. Sanat eserlerinde kullandığı perspektif ve ışık-gölge oyunlarıyla gerçekçiliği yakalamaya çalışırken bilimsel çalışmalarıyla da dünyayı anlamaya çalışıyordu. Kim bilir belki de Mona Lisa’nın bakışlarında saklı kalan sır sanat ve bilimin mükemmel uyumunda gizliydi.
Bir keresinde da Vinci’nin atölyesine gitme şansım olmuştu. Duvarlarda asılı eskizler ve notlar ustanın bitmek bilmeyen merakını ve proje azmini gözler önüne seriyordu. Her köşede yarım kalmış bir icat açık bir kitap karalanmış bir not… Sanki zaman durmuş ve da Vinci az sonra geri dönecekmiş gibiydi. İşte o an hissettim ki Rönesans sadece ve sadece bir aşama değil bir ruh haliydi. Öğrenmeye keşfetmeye ve üretmeye olan sonsuz bir tutku…
Michelangelo ve İnsan Vücudunun Yüceliği
Rönesans sanatının bir öteki devi olan Michelangelo insan vücudunun güzelliğini ve gücünü eserlerinin merkezine koymuştur. David heykeli hem sanatsal hem de anatomik olarak mükemmelliğin simgesidir. Benzer şekilde Sistine Şapeli’nin tavanına yaptığı freskler de insan vücudunun hareketini ve ifade gücünü gözler önüne serer. Michelangelo için sanat insan doğasını anlam çıkarmak ve onu yüceltmek için bir araçtı. Heykellerindeki kas yapısının gerçekçiliği ve figürlerinin dramatik duruşları bu amaca hizmet eder. Sanki mermeri yontarken içindeki insanı da ortaya çıkarmaya çalışıyordu.
Michelangelo’nun eserleri karşısında hayranlıktan öte bir duygu hissediyorum. Bu eserler insan zekasının ve yaratıcılığının sınırlarını zorluyor. Belki de bu yüzden yüzyıllar geçmesine rağmen hala ilgimizi çekmeye ve bize ilham vermeye devam ediyorlar.
Rönesans’ın Bilimsel Devrimi
Rönesans döneminde bilim Orta Çağ’ın dogmatik fikir yapısından sıyrılarak mütalaa ve deneye dayalı bir anlayışa yöneldi. Kopernik’in Güneş merkezli evren modeli dönemin en mühim bilimsel keşiflerinden biriydi ve çağdaşlarına yepyeni bir bakış açısı getirdi. Bu dönemde tıp astronomi matematik misali alanlarda da mühim ilerlemeler yaşandı. Matbaanın icadı ise bilginin yayılmasını hızlandırdı ve bilimsel devrimin önünü açtı. Artık bilgiye ulaşmak daha kolaydı ve bu durum yeni fikirlerin ve keşiflerin önünü açtı.
Bu bilimsel ilerlemeler Rönesans sanatına da yansıdı. Perspektifin kullanımı anatomik bilgilerin resim ve heykellere yansıtılması sanat eserlerine gerçekçilik kattı. Böylece sanat ve bilim birbirini besleyerek Rönesans döneminin özgün karakterini oluşturdu. Aslında bakıldığında bu ilişki günümüzde de devam ediyor. Teknoloji ve sanatın bir araya gelerek yarattığı eserler buna en güzel örnek.
“`